Glokomun (göz tansiyonu hastalığı) sinsi bir hastalık olarak nitelendirilmesinin en önemli sebebi; kendini görme kaybının başladığı ilerlemiş safhalarında fark ettirmesindendir. Bu hastalık her yaş grubunda görülebildiği gibi yeni doğmuş bebeklerde de olabilmektedir.

Glokom gözde ilk başlarda yavaş ve kendini hissettirmeden başlar, sonraları hızlı seyreder ve görme sinirlerinde onarılması mümkün olmayan görme kaybına yol açacak kalıcı tahribatlara neden olur.

Glokom Nedir?

Glokom erken teşhis ve tedavi edilmediği takdirde sonucu görme kaybına kadar varabilen sinsi bir hastalıktır. Bu sebeple her yıl düzenli göz muayenesi olarak göz tansiyonu kontrol edilmelidir.

Glokomun Sebepleri

Göz içinde salgılanan ve gözün beslenmesi için gerekli olan göz içi sıvısının boşalamamasına bağlı olarak göz içinde basınç yükselir. Yükselen göz içi basıncı da göz siniri hücrelerine zarar verir.

Glokom Belirtileri

·         Sabahları belirginleşen baş ağrılar,

·         Zaman zaman bulanık görme,

·         Geceleri ışıkların etrafında ışıklı halkalar görülmesi,

·         Televizyon izlerken göz etrafında ağrı,

 

Glokom Tedavisi

Glokom hastalığının tanısı konulduktan sonra bugün için tedavide amaç göz tansiyonunu düşürerek göz sinirinin hasarını durdurmak ve görme kaybının ilerlemesini engellemektir. Bu amaçla uygulanabilecek yöntemler ilaç tedavisi, laser tedavisi ve cerrahi tedavi olarak üçe ayrılabilir. Bugün için genelde tanı sonrası ilk seçilen yöntemin ilaç tedavisi olmasına, ilaç tedavisine yeterli derecede yanıt vermeyen hastalarda laser tedavisinin ya da cerrahi tedavi yöntemlerinin uygulanmasına karşın, özellikle geç dönemde tanı konulan ya da sürekli ilaç kullanımının uygun olmadığı olgularda doğrudan laser girişimleri ya da cerrahi yöntemler de kullanılabilir. Glokomda ilaç tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler sağlanmış, etkili yeni ilaçlar tedavinin başarısını büyük ölçüde artırmıştır. İlaç tedavisinde önemli olan hastanın ilaçları sürekli olarak düzenli kullanmasıdır. İlaç kullandırılmayan veya ilaç tedavisine yanıt vermeyen olgularda kullanılan cerrahi yöntemler de son yıllarda giderek artan oranda başarılı olmakta, sürekli ilaç kullanım zorunluluğunu da ortadan kaldırarak etkili tedavi sağlayabilmektedir.